Melike Nur Musaoğlu
melike.musaoglu@gmail.com
Çernobil’i unutmayan ve buradaki nükleer santralde gerçekleşen kaza sonrasında, Rusya’dan Türkiye’nin Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan radyasyonun etkisiyle ailelerinden birçok kişiyi kanserden kaybetmiş olan Sinop halkı, şimdi kendi yaşadıkları bölgede, İnceburun’da, onlara sorulmadan yapımı planlanan nükleer enerji santralinin kurulmasına karşı çıkıyorlar. Sinop’ta emekli bir öğretmen olarak yaşamını sürdüren Nazmi Bey, Sinop halkının santrale karşı çıkma reflekslerini özetlercesine şunları söylüyor: “Hergün bir patlama olasılığı hergün radyasyona maruz kalma olasılığıyla karşı karşıya kalacağız. Patlama durumunda tüm bölgede yaşamı imkansız hale getirecek ve binlerce kilometreyi etkileyecek bu santral. Bu denli riskleri olan bir enerji kaynağı artık çağ dışıdır!”
Türkiye'nin 2023 yılına kadar enerji güvenliğini sağlamak ve enerji açığını azaltmak adına yapılan planlamalar dahilinde nükleer enerji santralleri de bulunuyor. Diğer sürdürülebilir enerji projelerinin aksine nükleer enerji santralleri büyük tartışmalara sebep oluyor. Bunun nedeni risklerinin telafi edilebilir olmayışı. Fakat santrallerin düzenli işlemesi halinde ise diğer enerji kaynaklarına nazaran çok daha verimli olduğunu savunanlar da var.
Nükleer enerji santral projeleri Türkiye’de devlet tarafından hayata geçirilmeye başlamışken, halkın bu konuda yeterli bilgisi bulunmuyor hatta çoğunluk bu projelerden habersiz. Buna karşın santrallerin yapılacağı şehirlerde insanlar bu konuda daha bilgili ve büyük çaplı halk hareketlenmeleri mevcut. Özellikle Mersin/Akkuyu 'dan sonra Türkiye'nin ikinci nükleer enerji santrali olması planlanan Sinop/İnceburun Santrali'ne karşı bu bölgede sivil toplum hareketleri ve halkın farkındalığı günden güne artıyor. Bu artışın sebebi ise anlaşmalarda proje başlangıç tarihinin 2017 olarak planlanmış ve bu zamana kadar halkın rızasının alınmamış olması.Sosyal kabulün olması bu tür projelerde, dünyanın çoğu ülkesinde esas olarak alınıyor. Hatta referandum, halk oylaması gibi yöntemlerle nükleer santrallerin kurulup kurulmaması için halkın rızasını alan ülkeler bulunuyor. Fakat ülkemizde sosyal kabule bakılmaksızın nükleer santral projelerinin yürütülmesi söz konusu ve sonuç olarak Sinop halkı da kendilerine sorulmadan şehirlerinde yapılacak bu santralin karşısında duruyor.
Japon ve Fransızlar Üretecek, Türkiye Satın Alacak
Japonya ile Türkiye arasında 2013 yılında imzalanan 22 milyar dolarlık anlaşmaya göre; inşaatının 2017 yılında Sinop, İnceburun yarımadasında başlaması ve 2023 yılına kadar elektrik üretmesi planlanan yap-işlet-devret modeli santrali Japon Mitsubishi şirketi ile Fransız AREVA şirketi yapacak. 4480 MW gücündeki su soğutmalı, Atmea1 adlı reaktörün kullanılacağı santral, yılda 34 milyon kWh elektrik üretecek ve üretilen elektriğin tamamını 20 yıl boyunca, kilovat saati yakıt dâhil 11.83 sent bedelle Türkiye Cumhuriyeti Devleti satın alacak.
‘Sinop'a DenenmemişNükleer Santral Kurulacak’
Sinop projesinde kullanılacak olan reaktörün ilk defa Türkiye’de kullanılacak, denenmemiş bir teknoloji olduğu bilgisini bizlere aktaran Nükleer Karşıtı Platform üyesi Ziya Karataş “Çernobil ve Fukuşima patlamaları bu konuda ibret teşkil edici örnekler. Özellikle Çernobil’den sonra bu Karadeniz bölgesindeki ölümlerin neredeyse yüzde 90’ı kanser. Kaza olması durumunda çevresine bu denli zarar verebilecek olan bir santralin kurulması insanlık dışıdır” diyerek nükleer santrale karşı olan endişelerini ve görüşlerini belirtiyor.
‘Çernobil’i Unutmayalım, Ona da Çok Sağlam Demişlerdi!’
Sinop yerel halkının nükleer santrali istememelerinin başlıca sebeplerinden birisi risk algılarının çok yüksek olması. Özellikle Çernobil’deki patlama zamanında yaşayan insanlar bir nükleer santralde kaza olması durumunda nasıl olumsuzluklar yaşanacağının bilgisine sahipler. O yıllarda Rusya’da yaşanan kazanın yarattığı radyasyon etkilerini ailelerinden kansere yakalanıp ölen insanları görerek tecrübeleyen Sinop halkı için güven algısı da çok kritik. Halkın büyük çoğunluğu, devlet politikalarına ve anlaşma yapılan diğer ülkelerin işletmesine güvenmiyor. Sinop’ta yaşayan ve geçimini balıkçılıkla sağlayan bir vatandaş şöyle diyor “Çernobil'i unutmayalım, Ona da çok sağlam dediler ama bir sızıntı oldu, oradaki faciayı biz Türkiye'de yaşadık hala da yaşıyoruz. Kanserden başka ölüm yok burada. İnsan yaşamı zaten uzun değil, bırakın huzur içinde yaşayalım”.
Kaza olma riski bir yana Sinop halkı, santralin sorunsuz bir şekilde çalışması halinde dahi çeşitli sorunlara yol açmasından ve çevre için tehdit oluşturmasından da endişe duyuyorlar. Yine başka bir balıkçı olan Oktay Türkoğlu endişelerini ve nükleer santrale karşı oluşunun sebebini şu şekilde açıklıyor: “Santral çalışırken su soğutmalı olacağından denizden su almak lazım sonra bu suyu geri vermek lazım ki bu da en az 5-6 C daha sıcak suyu geri vermek demek. Bunun sonucunda denizde yaşayan canlılarda tahribat oluşuyor. Bizim memleketimizde bu çok önemli. Sinop'un %50-60'lık kısmı balıkçılıkla geçiniyor. Belki buradaki balık radyasyondan etkilenecek başka balıklar türeyecek. Siz buradaki balığı yer misiniz o raddeden sonra? Burada 2500 kayıtlı balıkçı var, bu insanların aileleri var, hepsi bundan geçimini sağlıyor. Tezgahta 'Sinop hamsisi' yazdığında kimse yemez bu balığı, insanlar çekinir.O yüzden nükleer santrale karşıyım”.
225 Bin Ağaç Kesilmiş!
Ayrıca Sinop’ta insanlar, santral yapılacak alanda geçen yıl kesilen yaklaşık 225 bin ağacı örnek göstererek “nükleer için temiz enerji kaynağı ve çevre dostu diyorlar ama şimdiden çevreye büyük zararlar verildi” diyerek serzenişlerini dile getiriyorlar.
Öte yandan buradaki insanların başka bir endişesi de var. O da bölgenin doğal şartlarının santral için güvenli olup olmadığı. Bu konuda Nükleer Karşıtı Platform üyesi Zeki Bey şunları söylüyor: “İnceburun yarımadası, tsunami riski olan bir bölge. Üstelik aynı zamanda da deprem bölgesi. Deniz burada kışın oldukça yükseliyor. Yani şiddetli bir depremde büyük riskler oluşabilir. Devlet bunun farkında olduğu için set çekmeyi düşünüyor ama yeterli olmayabilir. Aynı senaryo Fukişima'da gerçekleşti. Bunun örnekleri geçmişte var. Neden hala aynı riski taşıyan bir bölgeye odaklanılıyor?”
‘Kime İnanacağımızı Şaşırdık!’
Devletin nükleer santrallerle ilgili hazırlattığı raporlardaki verilere göre,Türkiye, 2010 yılında elektrik talep artışında dünyada Çin’den sonra ikinci, Avrupa’da ise birinci sırada yer alıyor. Aynı zamanda hızla artan nüfus ve değişen ve gelişen teknoloji, yükselen elektrik enerjisi ihtiyacını beraberinde getirdiği öngörülüyor. Yine raporlara göre, toplam enerji ihtiyacının % 72’sini ithalatla karşılayan ve enerjide büyük oranda dışa bağımlıolan Türkiye,fosil yakıtların bilinen rezervlerin tahmini bitiş süreleri göz önüne alındığında, oluşan enerji açığınıkarşılamak amacıyla nükleer enerji yönünde bir karar aldı. Öte yandan sivil toplum kuruluşları ve Mühendisler Odası gibi bağımsız kuruluşların raporları tam tersini belirtmekte. Elektrik Mühendisleri Odası’nın raporuna göre ülkemizin, nükleer santrallardan üretilecek enerjiye ihtiyacı yok ve yaptıkları hesaplamalara göre, yalnızca inşaatı devam eden tesislerle bile, nükleer santraller olmadan, en temel senaryoda 2026 yılı için tahmin edilen tüketim talebinin yüzde 25 daha fazlasının sağlanabileceğini öngörüyorlar.
Hal böyle olunca, Sinop’ta yapılan anket verilerine göre (2017, NukeHeads) nükleer santrallerle ilgili bilgiyi en çok bu kaynaklardan alan Sinop halkının kafası bir hayli karışmış görünüyor. Başlıca bilgi kaynaklarının bu denli birbirinden farklı şeyler söylemesi üzerine Sinop’taki yerel halk,özellikle esnaf ve balıkçılar,çoğunlukla ‘kime inanacağımızı şaşırdık’ serzenişlerinde bulunuyor.
Bu güzel kıyı şehrinin köy kahvelerinde dahi, kurulması planlanan nükleer enerji santraline karşı endişeler, kaygılar ve serzenişler dile getiriliyor. İnsanlar bu proje ile aldıkları bilgileri buralarda birbirleri ile paylaşıyor ve bu paylaşımların sonucunda imza kampanyaları veyahut mitingler için harekete geçiyorlar. Kendi hayatlarını riske atacağını düşündükleri bu santrale karşı asla tepkisiz kalmayacaklarını her fırsatta belirtiyorlar.
Nükleer Silah Teknolojisini ve İstihdamı Getiriyor mu?
Sinop’ta insanlar nükleer enerji teknolojisinin sadece elektrik üretimi için kullanılmayacağını ve nükleer silah yapımı için gereken teknolojiyi de beraberinde getireceğine inanıyorlar. Örneğin üniversite mezunu olan bir esnaf, santralleri tehlikeli ve yapımını riskli bulmasına rağmen “Santral eğer uygun şartlarda inşa edilecekse, karşı değilim çünkü olumlu yönleri de var. Nükleer silah yapımı teknolojisini bu sayede elde edebiliriz. Ayrıca Sinop ekonomik açıdan da oldukça yetersiz, şehirde genelde kamu çalışanları yaşıyor, hiçbir istihdam yok, genç nüfus yok” diyerek santralin istihdamı arttıracağını da olumlu etkenler arasında sayıyor. Bir diğer yandan şehirdeki balıkçılardan Oktay Bey “Bunun bize getirisi yok. Bir iddiaya göre 10.000 kişi çalışacakmış. Orada çalışacak kişi mühendis zaten, kimse kimseyi kandırmasın” diyerek buna karşı çıkıyor. Nükleer silah teknolojisinin edinilmesi hakkında ise sözlerini şöyle devam ettiriyor: “Diyorlar ki nükleer teknolojiyi savunma amaçlı, silah yapmak için kullanacağız. Kardeşim, dünya barış istiyor, savaş istemiyor. O yüzden neden nükleer silah yapalım ki, dünyaya kafa mı tutacağız?”
Sonuç olarak Sinop’taki yerel halkın, bilgi kaynaklarının kendilerine aktardığı birbirinin zıttı ve farklı bilgilerin yarattığı kafa karışıklığına rağmen, İnceburun ’da kurulacak olan nükleer enerji santralini reddetme eğiliminde olduğu görülüyor. Sinop sokaklarında yürüdüğünüzde, her köşe başında, her kesimden farklı insanla konuştuğunuzda risk algılarının ve endişelerinin santrallere karşı çok yüksek olduğu anlaşılıyor. Ve sonuç olarak bir doğa harikası, sakin ve huzur kenti olan Sinop’un halkı ve sivil toplum kuruluşları, kendilerine sorulmadan şehirlerinde yapılacak bu santralin karşısında duruyor.
.