Portre
SİLİVRİ'DEN KORONAVİRÜSE: TUNCAY ÖZKAN
Eylem Ladin Değer
Ergenekon davasında yaklaşık 6 yılını geçirdiği Silivri Cezaevi’ni mezarlık olarak nitelİyor. Özkan, geçtiğimiz günlerde geçirdiği koronavirüs (Covid-19) sürecini ise, “öldüm, dirildim” sözleriyle özetliyor...
Tuncay Özkan, yaşama başkentin simgesi olan Ankara Kalesi’nde ‘merhaba’ der. Babası matbaa işçisi, annesi ise ev hanımıdır. Çocukluğu daha sonra milletvekili olarak adım atacağı TBMM Kampüsü’nde geçer. Ulus Gazetesi kapandıktan sonra babası TBMM matbaasında çalışmaya başlamıştır. Babası da onu ‘vakit geçirsin’ diye sık sık meclise götürür. Özkan; bahçesinde askerlerle top oynadığı, babasının arkadaşlarından nasihatler aldığı meclis zamanlarını hiç unutmaz…
Kendisini “babacı” olarak tanımlar Tuncay Özkan. Babasının, Demokrat Parti iktidarında götürüldüğü Tahkikat Komisyonu’nda 15 gün boyunca yediği falakaları ve acıyla anlattıklarını hiç unutmaz. 15-16 yaşlarındayken de babasını kurşun kazanlarından çıkan zehir sonucu kanserden kaybeder.
Gazetecilik çocukluk hayalidir Özkan’ın. Henüz 6 yaşındayken ilkokul öğretmeni Akay Acuntaş sorar:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
- Gazeteci!
yanıtını verince Tuncay Özkan, sınıftaki bütün çocuklar, ‘gazete, gazete’ diye bağrışırlar. Tuncay hemen cevap verir, “satandan değil yazandan”…
Tuzluçayır Lisesi’nin ardından Gazi Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu’nu bitirir. Üniversite sınavında Türkiye 78. olmuş, ilk tercihi olan gazetecilik bölümüne girmiştir. Hayallerini gerçekleştiren bir çocuk olarak büyür. Ne gazetecilik ne de özgürlük bayrağını yere indirmez yıllar boyunca. “Çocukluk hayalini gerçekleştirmiş bir insanın mutluluğu var bende” sözleriyle yaptığı mesleğe olan sevgisini özetler.
Herkesin sesi olmalı…
Gazeteci olmasında en büyük sebep, sadece sesi olmayanların sesi olmaktır. Halk için bilgi toplamak ve bunları halka duyurmak. Bir gazeteci, “dünyayı değiştirebileceğine sadece kendisini değil, insanları da inandırabilmek” zorundadır. Daha sonra 15 kitap ve 5 bine yakın makaleye imza atacağı meslek yıllarına kararlı bir şekilde adımlarını atar. Kısa süren Hürgün Gazetesi macerasının ardından Cumhuriyet, Milliyet, Radikal ve Akşam gazetelerinde çalışır.
O yıllarda idolleri, Ankara siyasi kulisleri inleten Yılmaz Gümüşbaş, Ümit Gürtuna, Ayberk Temel gibi “müthiş kadrolardır”. Türk basınında o dönemde çok önemli konumda bulanan bu isimler Özkan’a aşılmaz tepeler gibi gelir. Ama gazetecilik yolculuğunda birçoğuyla beraber çalışma şansına kavuşur zamanla.
“Yalçın Doğan bana disiplin konusunda müthiş şeyler öğretmiştir. Sonra Cüneyt Arcayürek bana haberi toplamayı, Ümit Gürtuna olaylara daha yukarıdan bakarak, olaylardan kendini soyutlamayı öğretmişlerdir” sözleriyle gazeteciliğine şekil verenleri tanımlar.
1993 yılında gazetecilikten televizyonculuğa geçer. O zamanlar Kanal D’de “Arena” adlı programı yapan Uğur Dündar Özkan’a, Arena Ankara Temsilciliği teklif eder. Tuncay Özkan, gelecek planlamalarıyla Cumhuriyet Gazetesi’nin örtüşmediğini fark eder ve Dündar’ın teklifini kabul ederek televizyon kariyerini başlar. Kanal-D, Show TV, Akşam Gazetesi, Kanaltürk ve Biz televizyonu ile devam eden televizyonculuk yaşamı Ergenekon Kumpası ile sekteye uğrar.
Hayat büyük bir gerçeklik
23 Eylül 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Özkan, daha sonra tutuklanarak cezaevine konulur. Yaklaşık 6 yılını geçireceği Silivri Cezaevi’ndeki duruşmalarda, neden tutuklandığını defalarca sormasına rağmen bir türlü yanıt alamaz. Ona göre gerekçe, düzenlediği Cumhuriyet mitingleridir. ‘Ne şeriat, ne darbe’ sloganıyla bayraklaşan bu mitinglere olan büyük katılımlar iktidarın gözünü oldukça korkutmuş ve Özkan’ın tutuklanması için gereken zemin hazırlanmıştır.
Dile kolay, yaklaşık altı yıl kaldı Tuncay Özkan Silivri Cezaevi’nde. Kimilerinin ‘Toplama Kampı’ dediği Silivri Cezaevi, Özkan’a göre “mezarlık”tır. 6 yılın, 580 gününü de tecritte tek başına geçirir. Kimi zaman hayatında en tiksindiği hayvan olan fare ile koğuşunu paylaşır, kimi zaman da havalandırmada serçelerle söyleşir. Duruşma salonlarında ise sardunyalarla tutunur yaşama…
Oğuz Atay’ın “hayatımın başı ve sonu belliydi, hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım” sözlerine nispet yaparcasına Özkan, yaşamın tam da ortasını ıskalar. Kızından, sevdiklerinden, dostlarından tam altı yıl ayrı kalır. Ama hiçbir zaman vazgeçmez yaşamdan, umuttan ve “bu ülkenin gelecek güzel günlerine” tutunur. İçinde bulunduğu gerçek olmayan, “hatta cadılar bayramında kostüm giyen çocukların bile inanmayacakları” davasında; çocuklara, gençlere güzel bir Türkiye bırakma mücadelesi verir. Umut her zaman vardır ve olmak zorundadır. En karanlık günler bile aydınlığa ulaşmıştır çünkü. Tam altı yıl süren direnişinin ardından Ergenekon davası çöker ve devlet kumpas mağdurlarını tek tek salıverilir.
Özkan, cezaevinden çıktıktan sonra siyasete atılır. “Baba partisi” olarak tanımladığı CHP’den milletvekili seçilir. Siyasette de gazeteciliğinde olduğu gibi coşkusunu, heyecanını hiç kaybetmez. Küçük bir çocuk olarak bahçesinde top oynadığı TBMM’de artık halkın vekilidir. Yeni yaşamında da mücadele yine ön plandadır.
“Öldüm - dirildim”
2020 yılında hepimizin hayatını kabusa çeviren deyim yerindeyse hayatlarımızı adeta "tecritte" geçirmemize sebep olan korona virüs (Covid-19) illetiyle de İzmir depremi sırasında tanışır Tuncay Özkan. 3 hafta hastanede kaldıktan sonra taburcu olur. İlk 16 günde tek başına nefes alamadığı için oksijen aletine bağlı kalır. “Başınıza bir naylon torba geçirilmiş, kuş gözü kadar bir delik açılmış, oradan nefes almak zorunda kalıyorsunuz” sözleriyle yaşadığı acılı süreci özetler. Hastalığının 27. gününde artık hastaneden çıkar ve korona virüs tedavisi neredeyse biter. Aşı olmanın önemine dikkat çeken Özkan şu cümleleri kurar:
“Şu an 3 ay kadar süren bir koruma yani antikor geliştirdim. Ama ondan sonra hemen olacağım. Korona virüs çok önemli bir rahatsızlık. Bununla mücadelenin koşullarında ne gerekiyorsa onu yapmalıyız. O nedenle herkesi korona virüsü karşısında duyarlı olmaya, aşı yaptırmaya ve bununla mücadelede gereken önlemleri almaya çağırıyorum. “
Kaderini seveceksin…
Bütün bu heyecanlı ve zorlu yaşam serüveninde Tuncay Özkan’ı hep aşk hayatta tutar. Gabriel Garcia Marquez’in “İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır” sözlerine nazire yaparcasına, hep aşık olur, hep aşık kalır. Yaşama, insanlığa ve özgürlüğe…
Kaynakça
1- https://www.youtube.com/watch?v=YkgtAc7JAC4 Covid Süreci
2- https://www.youtube.com/watch?v=FoaRis5NOow&t=14s Covid Süreci
3- https://www.youtube.com/watch?v=9RlF2yT03Z4&t=2569s Yaşamı için
4- https://www.goodreads.com/quotes/7313254-hayat-m-n-ba-ve-sonu-belliydi-hi-olmazsa-ortas-n-ka-rmamal-yd-m Oğuz Atay - Tutunamayanlar
5- https://www.aksam.com.tr/kultur-sanat/nobel-odullu-yazar-gabriel-garcia-marquez-hayatini-kaybetti-gabriel-garcia-marquez-kimdir/haber-300694 Gabriel Garcia Marquez - Veda Mektubu
6- https://www.youtube.com/watch?v=2lEkmTycteI Hüsnü Arkan & Erkan Oğur – Fikrim Yok
Gazeteci olmasında en büyük sebep, sadece sesi olmayanların sesi olmaktır. Halk için bilgi toplamak ve bunları halka duyurmak. Bir gazeteci, “dünyayı değiştirebileceğine sadece kendisini değil, insanları da inandırabilmek” zorundadır. Daha sonra 15 kitap ve 5 bine yakın makaleye imza atacağı meslek yıllarına kararlı bir şekilde adımlarını atar. Kısa süren Hürgün Gazetesi macerasının ardından Cumhuriyet, Milliyet, Radikal ve Akşam gazetelerinde çalışır.
O yıllarda idolleri, Ankara siyasi kulisleri inleten Yılmaz Gümüşbaş, Ümit Gürtuna, Ayberk Temel gibi “müthiş kadrolardır”. Türk basınında o dönemde çok önemli konumda bulanan bu isimler Özkan’a aşılmaz tepeler gibi gelir. Ama gazetecilik yolculuğunda birçoğuyla beraber çalışma şansına kavuşur zamanla.
“Yalçın Doğan bana disiplin konusunda müthiş şeyler öğretmiştir. Sonra Cüneyt Arcayürek bana haberi toplamayı, Ümit Gürtuna olaylara daha yukarıdan bakarak, olaylardan kendini soyutlamayı öğretmişlerdir” sözleriyle gazeteciliğine şekil verenleri tanımlar.
1993 yılında gazetecilikten televizyonculuğa geçer. O zamanlar Kanal D’de “Arena” adlı programı yapan Uğur Dündar Özkan’a, Arena Ankara Temsilciliği teklif eder. Tuncay Özkan, gelecek planlamalarıyla Cumhuriyet Gazetesi’nin örtüşmediğini fark eder ve Dündar’ın teklifini kabul ederek televizyon kariyerini başlar. Kanal-D, Show TV, Akşam Gazetesi, Kanaltürk ve Biz televizyonu ile devam eden televizyonculuk yaşamı Ergenekon Kumpası ile sekteye uğrar.
Hayat büyük bir gerçeklik
23 Eylül 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Özkan, daha sonra tutuklanarak cezaevine konulur. Yaklaşık 6 yılını geçireceği Silivri Cezaevi’ndeki duruşmalarda, neden tutuklandığını defalarca sormasına rağmen bir türlü yanıt alamaz. Ona göre gerekçe, düzenlediği Cumhuriyet mitingleridir. ‘Ne şeriat, ne darbe’ sloganıyla bayraklaşan bu mitinglere olan büyük katılımlar iktidarın gözünü oldukça korkutmuş ve Özkan’ın tutuklanması için gereken zemin hazırlanmıştır.
Dile kolay, yaklaşık altı yıl kaldı Tuncay Özkan Silivri Cezaevi’nde. Kimilerinin ‘Toplama Kampı’ dediği Silivri Cezaevi, Özkan’a göre “mezarlık”tır. 6 yılın, 580 gününü de tecritte tek başına geçirir. Kimi zaman hayatında en tiksindiği hayvan olan fare ile koğuşunu paylaşır, kimi zaman da havalandırmada serçelerle söyleşir. Duruşma salonlarında ise sardunyalarla tutunur yaşama…
Oğuz Atay’ın “hayatımın başı ve sonu belliydi, hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım” sözlerine nispet yaparcasına Özkan, yaşamın tam da ortasını ıskalar. Kızından, sevdiklerinden, dostlarından tam altı yıl ayrı kalır. Ama hiçbir zaman vazgeçmez yaşamdan, umuttan ve “bu ülkenin gelecek güzel günlerine” tutunur. İçinde bulunduğu gerçek olmayan, “hatta cadılar bayramında kostüm giyen çocukların bile inanmayacakları” davasında; çocuklara, gençlere güzel bir Türkiye bırakma mücadelesi verir. Umut her zaman vardır ve olmak zorundadır. En karanlık günler bile aydınlığa ulaşmıştır çünkü. Tam altı yıl süren direnişinin ardından Ergenekon davası çöker ve devlet kumpas mağdurlarını tek tek salıverilir.
Özkan, cezaevinden çıktıktan sonra siyasete atılır. “Baba partisi” olarak tanımladığı CHP’den milletvekili seçilir. Siyasette de gazeteciliğinde olduğu gibi coşkusunu, heyecanını hiç kaybetmez. Küçük bir çocuk olarak bahçesinde top oynadığı TBMM’de artık halkın vekilidir. Yeni yaşamında da mücadele yine ön plandadır.
“Öldüm - dirildim”
2020 yılında hepimizin hayatını kabusa çeviren deyim yerindeyse hayatlarımızı adeta "tecritte" geçirmemize sebep olan korona virüs (Covid-19) illetiyle de İzmir depremi sırasında tanışır Tuncay Özkan. 3 hafta hastanede kaldıktan sonra taburcu olur. İlk 16 günde tek başına nefes alamadığı için oksijen aletine bağlı kalır. “Başınıza bir naylon torba geçirilmiş, kuş gözü kadar bir delik açılmış, oradan nefes almak zorunda kalıyorsunuz” sözleriyle yaşadığı acılı süreci özetler. Hastalığının 27. gününde artık hastaneden çıkar ve korona virüs tedavisi neredeyse biter. Aşı olmanın önemine dikkat çeken Özkan şu cümleleri kurar:
“Şu an 3 ay kadar süren bir koruma yani antikor geliştirdim. Ama ondan sonra hemen olacağım. Korona virüs çok önemli bir rahatsızlık. Bununla mücadelenin koşullarında ne gerekiyorsa onu yapmalıyız. O nedenle herkesi korona virüsü karşısında duyarlı olmaya, aşı yaptırmaya ve bununla mücadelede gereken önlemleri almaya çağırıyorum. “
Kaderini seveceksin…
Bütün bu heyecanlı ve zorlu yaşam serüveninde Tuncay Özkan’ı hep aşk hayatta tutar. Gabriel Garcia Marquez’in “İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır” sözlerine nazire yaparcasına, hep aşık olur, hep aşık kalır. Yaşama, insanlığa ve özgürlüğe…
Kaynakça
1- https://www.youtube.com/watch?v=YkgtAc7JAC4 Covid Süreci
2- https://www.youtube.com/watch?v=FoaRis5NOow&t=14s Covid Süreci
3- https://www.youtube.com/watch?v=9RlF2yT03Z4&t=2569s Yaşamı için
4- https://www.goodreads.com/quotes/7313254-hayat-m-n-ba-ve-sonu-belliydi-hi-olmazsa-ortas-n-ka-rmamal-yd-m Oğuz Atay - Tutunamayanlar
5- https://www.aksam.com.tr/kultur-sanat/nobel-odullu-yazar-gabriel-garcia-marquez-hayatini-kaybetti-gabriel-garcia-marquez-kimdir/haber-300694 Gabriel Garcia Marquez - Veda Mektubu
6- https://www.youtube.com/watch?v=2lEkmTycteI Hüsnü Arkan & Erkan Oğur – Fikrim Yok