Bike to Meet You
1 Yıl, 4 Kıta, 30.000 KM
Belçika'dan yola çıktıktan sonra rotalarını Afrika, Güney Amerika, Asya ve yeniden Avrupa kıtasına çeviren Belçikalı bisikletçilerin, çiftçilere yardım kampanyası kapsamında 1 sene boyunca 4 kıtada 30,0000 kilometre pedal çevirdikten sonra Kasım 2014'te Belçika'ya geri dönmeleri bekleniyor.
'İnsaların diğer ülkelerde nasıl yaşadıklarını ve nelerle mücadele ettiklerini anlatmak istiyoruz'
Belçikalı yirmilerinde üç genç, Quentin (26), Melik (27) ve Yvan (26) beş senelik bir hayalin ve iki senelik bir planlamanın ardından hayallerini gerçekleştirmek üzere geçen yıl kasım ayında bisiklet üzerinde yola çıktı.
Tam dört kıtayı kapsayan 30 bin kilometrelik dünya turuna çıkarken amaçları sadece temel gereksinimlerine sahip olarak, dünyadaki farklı kültürleri görmek ve bunları bizlere aktarmak.
CNCD-11.11.11 Derneği ve Belçika Hükümeti'nin desteği ile gerçekleşen dünya turu, aynı zamanda büyük bir yardım amacına da hizmet ediyor. CNCD- 11.11.11 derneğinin vermiş olduğu destekle bisiklet üzerinde aştıkları her bir kilometre için 1 Euro bir hesapta biriktirilecek. Şimdiden 27 bin kilometre yol yapan üç bisikletçi turlarını tamamladığında birikecek olan 30 bin Euro Senegalli, Perulu ve Vietnamlı çiftçilerin daha iyi tarım yapmalarını sağlamak için kullanılacak.
Tam dört kıtayı kapsayan 30 bin kilometrelik dünya turuna çıkarken amaçları sadece temel gereksinimlerine sahip olarak, dünyadaki farklı kültürleri görmek ve bunları bizlere aktarmak.
CNCD-11.11.11 Derneği ve Belçika Hükümeti'nin desteği ile gerçekleşen dünya turu, aynı zamanda büyük bir yardım amacına da hizmet ediyor. CNCD- 11.11.11 derneğinin vermiş olduğu destekle bisiklet üzerinde aştıkları her bir kilometre için 1 Euro bir hesapta biriktirilecek. Şimdiden 27 bin kilometre yol yapan üç bisikletçi turlarını tamamladığında birikecek olan 30 bin Euro Senegalli, Perulu ve Vietnamlı çiftçilerin daha iyi tarım yapmalarını sağlamak için kullanılacak.
Dünya turundaki bisikletçilerin yolu Ekim ayında Ankara’dan da geçti. Ancak buraya gelene kadar bisiklet üzerinde dünyanın dört kıtasını aşmışlardı. Brüksel'den başlayan bisikletçiler Avrupa'da 2 bin km, Afrika'da 6 bin 5 yüz km, Güney Amerika'da 10 bin km, Güneydoğu Asya'da 3 bin 5 yüz km pedal çevirdikten sonra Asya ile Avrupa arasında yapacakları son 8 bin km’lik dünya parkurunun tam ortasında çıktılar karşımıza. Quentin, Melik ve Yvan’ı Ankara’ya getiren ise kilometrelerce yol yaptıkları bisikletlerinin başına gelen ufak bir aksaklık. Bisikletlerinin bozulması sonucunda Kırıkkale'den Ankara'ya gelmek zorunda kaldılar. İşte Belçika’ya doğru giderken yolları Türkiye’ye de düşen bu maceracı ruhların anlattıkları.
'Çadır, uyku tulumu, temel gereksinimler, gitar ve darbuka! '
Yaptığımız şeyin çok kolay olduğuna, özellikle de bisiklet üzerinde bir yerden bir yere gitmenin tüyden hafif olduğuna inananlar yanılıyor. Yaptığımız şey bisiklet üstünde dünyayı dolaşmak değil, bir yardım kampanyasına destek olmak için bir seneliğine yaşam tarzımızı kökten değiştirmek...
Elbette, İhtiyaçlarını en aza indirerek yüklerini hafifletmeye çalışıyorlar ancak gezgin bisikletçiler yanlarında pek çok şey taşımak zorunda. Bisikletlerinin yanlarına takmış oldukları aparatların ağırlığı 50 kg’den fazla. Ama bu kadar ağır ne taşıyorlar diye sorduğumuzda aldığımız yanıt şu: Çadır, uyku tulumu, temel gereksinimler yanında gitar ve darbuka… Taşıdıkları gitar ve darbuka ile bazen sadece kendilerini eğlendiriyorlar bazen ise konakladıkları köydeki insanları, özellikle de çocukları… Aralarında genelde ortak bir dil olmuyor. Jestler, mimikler, gülümsemeler ve müzik onlar için çoğu zaman yeterli oluyor. Öyle ya, dünyanın neresine giderseniz gidin, genç, yaşlı ya da çocuk olun, aranızda ortak bir dil olmasa da, müzik evrensel bir dil.
Elbette, İhtiyaçlarını en aza indirerek yüklerini hafifletmeye çalışıyorlar ancak gezgin bisikletçiler yanlarında pek çok şey taşımak zorunda. Bisikletlerinin yanlarına takmış oldukları aparatların ağırlığı 50 kg’den fazla. Ama bu kadar ağır ne taşıyorlar diye sorduğumuzda aldığımız yanıt şu: Çadır, uyku tulumu, temel gereksinimler yanında gitar ve darbuka… Taşıdıkları gitar ve darbuka ile bazen sadece kendilerini eğlendiriyorlar bazen ise konakladıkları köydeki insanları, özellikle de çocukları… Aralarında genelde ortak bir dil olmuyor. Jestler, mimikler, gülümsemeler ve müzik onlar için çoğu zaman yeterli oluyor. Öyle ya, dünyanın neresine giderseniz gidin, genç, yaşlı ya da çocuk olun, aranızda ortak bir dil olmasa da, müzik evrensel bir dil.
'Aslında çok özgürüz, nerede kalmak istersek geceyi orada geçiriyoruz çünkü evimiz sırt çantamızda ancak biz yine de köyleri tercih ediyoruz.'
Gezgin bisikletçiler bu uzun yolculukta evlerini sırtlarında taşıyor ve rotada neresi varsa geceyi orada geçiriyor çünkü geceleri yola çıkmıyor mola veriyorlar. Kimi zaman, bütün gün pedal çevirdikten sonra hiçbir yerleşim yerinin olmadığı tenha bölgelerde kalmak zorunda kaldıkları olmuş. Üçlü böyle zamanlarda geceyi güvenli olduğuna inandıkları bir alanda kurdukları kampta geçirmiş. Ancak yine de insanlar arasında olmayı doğanın içinde yalnız kalmaya tercih ettiklerini belirtiyorlar. İnsanlarla tanışmak ve de farklı yaşantıları görmek için köylerde kalmak belirttiklerine göre daha değerli bir deneyim. Ancak, köpeklerle yaşadıkları birkaç tatsız deneyimden sonra evlerin bahçelerine çadır kurmanın en iyi yol olduğunu keşfetmişler. Böylelikle kendilerini hem güvende hissetmiş hem de köydeki yaşamı daha iyi gözlemleme fırsatı bulmuşlar.
Pek çok yerde köylerde konakladıklarını bildiğim üçlüye yerli halkın onları nasıl karşıladığını soruyorum. Yanıtlardan önce gelen gülümsemelerden alacağım cevabı tahmin edebiliyorum. Küçük yerlerde yaşayan yerli halkın, şehirlerde yaşayanlara göre daha sıcak kanlı, misafirperver ve de yardımsever olduğunu öğreniyorum ilk olarak. Renkli giyinmeyi çok seven bu üç adam, bisiklet sürerken hava koşullarından korunmak ve de olası sakatlıkları ve yaralanmaları önlemek için günlük hayatya görmeye pek de alışkın olmadığımız tarzda giysiler giyiyor. Özel giysilerini giydiklerinde baştan aşağı renkli bir jelatinle kaplanmış solucana benzetiyorlar kendilerini. Bu şekilde köye ilk girdiklerinde genelde köy girişlerinde oynayan çocukların ve çalışan köylülerin garip bakışları altında kalıyorlar. Daha sonra, telefonlarına yüklemiş oldukları yerel dilin elektronik sözlüğü yardımı ve kocaman gülümsemeleri ile dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Genelde köylüler evlerinin avlusunda bir yer veriyor onlara. Bazense evin durumuna göre bir göz odada kalıyorlar. Yerli halkın onlara hep çok cömert davrandığını, yabancı bir ülkeden gelen üç gezgin değilmiş de uzun yoldan gelmiş bir akraba gibi karşılandıklarını dinlediğim hikayelerden anlıyorum. Geçirdikleri bu zamanda anlatabildikleri kadarıyla neler yaptıklarını anlatmaya çalışıyorlar ev sahiplerine ve komşulara. Özellikle de çocuklara ve gençlere çünkü hayal edebilen bir çocuğun her şeyi yapabileceğine inanıyorlar. Kendi hayallerinin, deneyimlerinin, amaçlarının, gördüklerinin bir çocuğun ufkunu azıcık da olsa genişletmesini istiyorlar. Çocuklarla müzik yapıyorlar, dans edip oyunlar oynuyorlar. Bazen o kadar seviliyorlar ki çocuklar onların arkasından bir saat boyunca komşu köye kadar koşuyor, tıpkı Senegal'de olduğu gibi...
Zor şartlar altında devam ettirdikleri bu yolculukta bazen de çok ilginç kişiler ve yaşamlarla karşılaşıyorlar, tıpkı Meksika'da olduğu gibi. Meksika'daki turları sırasında yine köyler arasında yol alırken bir adam bisikletiyle doğru onlara geliyor. O sırada ayaküstü muhabbet ettikten sonra adam onları evine davet ediyor. Evine gittiklerinde ise ömür boyu unutamacayakları bu adamın yaşantısını konuk oluyorlar. Misafir oldukları süre boyunca bu 2 katlı eve ve adama dair her şeyi öğreniyorlar. Biz de adamın bir ressam olduğunu ve de geri dönüşüm konusunda çok duyarlı biri olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki, sanatçı tüm evini ve de evindeki yüm eşyaları geri dönüştürülmüş malzemelerden ve objelerde yapmış. Kamyon lastiklerinden oturma grupları, farklo büyüklüklerdeki şişelerin oluşturduğu masalarla ev de sahibi gibi kendine münhasır.
Uzun yol sırasında yalnızca yerli halkla tanışmıyorlar, aynı zamanda kendileri gibi bisikletle seyahat eden gezginlerle de tanışıyorlar. Bunlardan en çılgın olanı ise kendi başına en tehlikeli bölgelere korkusuzca bisikletiyle giden 40 yaşındaki Maria. Maria ile Gana'da tanışıyorlar. Öğrendikleri kadarı ile Maria, herkesin çeşitli nedenlerden dolayı gitme dediği yerlere ısrarla giden gezgin bir ruh...
Uzun yol sırasında yalnızca yerli halkla tanışmıyorlar, aynı zamanda kendileri gibi bisikletle seyahat eden gezginlerle de tanışıyorlar. Bunlardan en çılgın olanı ise kendi başına en tehlikeli bölgelere korkusuzca bisikletiyle giden 40 yaşındaki Maria. Maria ile Gana'da tanışıyorlar. Öğrendikleri kadarı ile Maria, herkesin çeşitli nedenlerden dolayı gitme dediği yerlere ısrarla giden gezgin bir ruh...
Bu sırada o kadar çok birbirinden ilginç hikaye ve anı anlatıyorlar ki, bunları bir kitapta toplayacaklar mı acaba diye aklımdan geçiriyorum. Yanıt tahmin ettiğim gibi oluyor; 'bunu çok istiyoruz!' Halihazırda facebook sayfalarının 2 bine yakın takipçisi olduğu gibi Fransızca ve İngilizce olan internet sayfalarının da pek çok takipçisi var. Anılarını yazıdan ziyade daha çok fotoğraf ve video olarak takipçileriyle paylaşan üçlünün her birinin ayrı bir günlüğü olduğunu ve düzenli olarak her gün günlüklerine yazmaya çalıştıklarını öğreniyorum. Bu günlükler onlar için çok önemli çünkü her gün yaşadıkları farklı deneyimleri ve hislerini yazıyorlar. Bunları da ileride yazmayı çok istedikleri kitap için kullanmayı düşünüyorlar.
Rotalarından büyük şehirlerden özellikle uzak kalan üçlünün Ankara'ya gelme nedenleri ise tatsız bir olay. Kırıkkale'deyken Yvan'ın bisikletinin bozulması üzerne otobüse atlayıp apar topar Ankara'ya geliyorlar. Bisikletlerini tamir ettirip, bu röportajı tamamladıktan sonra İstanbul'a doğru yola çıkacaklarını belirtiyorlar, çünkü dünya bir yana İstanbul bir yana..
Rotalarından büyük şehirlerden özellikle uzak kalan üçlünün Ankara'ya gelme nedenleri ise tatsız bir olay. Kırıkkale'deyken Yvan'ın bisikletinin bozulması üzerne otobüse atlayıp apar topar Ankara'ya geliyorlar. Bisikletlerini tamir ettirip, bu röportajı tamamladıktan sonra İstanbul'a doğru yola çıkacaklarını belirtiyorlar, çünkü dünya bir yana İstanbul bir yana..
'İstanbul var tabii, ama o ayrı...'
Ankara'dan ayrıldıktan sonra, Brüksel'e giden yolda rotalarının İstanbul'dan geçeceğini ve de daha önceden İstanbul'a hiç gelmediklerini öğrenince İstanbul'dan sadece nasıl geçip gideceklerini sorduğumda ise İstanbul ayrı diyorlar. İstanbul'a vardıklarında,
Brüksel'e dönen yolda son bir aya gireceklerine ve de bu yol öncesi
bir mola vermek istediklerini öğreniyorum. Daha turun başlangıcında
bu molanın İstanbul'da verilmesine karar verilmiş. Sözlerini şu
şekilde devam ettiriyorlar; “İstanbul
ayrı çünkü o büyülü şehirde 1 hafta kalacağız ve
ailelerimiz bize eşlik edecek. Bu bir senelik yolculuğun içinde
ilk kez bir turist gibi yaşayacağız ve ilk kez otelde kalacağız.”
Bu sevindirici bir haber çünkü bir kez daha İstanbul'un büyüsünün dünyanın büyük çoğunluğunu gezmiş insanlar için bile ayrı olduğunu görüyoruz. Bisikletle geçen bir senenin yorgunluğunun bir hafta dahi olsa İstanbul'da atılacak olması, evlere gidilmeden önce dinlenmek ve moral toplamak için İstanbul'un seçilmiş olması ise mutlu edici bir haber.
İstanbul'dan sonra yollarına devam edecek olan üçlü bir ay içerisinde Brüksel'e ulaşmayı hedefliyor. Bu sürede her bir kilometre için bir Euro çiftçiler için hesapta birikmeye devam edecek. Yaklaşık 30 bin kilometrelik bir pedal çevirmenin ardından biriken 30,000 Euro Senegalli, Perulu ve Vietnamlı çiftçilerin tarımsal faaliyetlerinin desteklenmesinde kullanılacak. Ayrıca Bike to Meet You ekibi için tasarlanan bisiklet ve giyim aksesuarları, kalem, defter, ajanda, takvim gibi ürünlerin satışından elde edilecek olan gelir çiftçilere yardım için kullanılacak. Siz de bu yardım kampanyasına küçük bir katkıda bulunmak isterseniz bu ürünlerden birini kendinize ya da sevdiklerinize hediye edebilir ya da internet sitelerinde bulunan donate kısmından bağışta bulunabilirsiniz.
Bu sevindirici bir haber çünkü bir kez daha İstanbul'un büyüsünün dünyanın büyük çoğunluğunu gezmiş insanlar için bile ayrı olduğunu görüyoruz. Bisikletle geçen bir senenin yorgunluğunun bir hafta dahi olsa İstanbul'da atılacak olması, evlere gidilmeden önce dinlenmek ve moral toplamak için İstanbul'un seçilmiş olması ise mutlu edici bir haber.
İstanbul'dan sonra yollarına devam edecek olan üçlü bir ay içerisinde Brüksel'e ulaşmayı hedefliyor. Bu sürede her bir kilometre için bir Euro çiftçiler için hesapta birikmeye devam edecek. Yaklaşık 30 bin kilometrelik bir pedal çevirmenin ardından biriken 30,000 Euro Senegalli, Perulu ve Vietnamlı çiftçilerin tarımsal faaliyetlerinin desteklenmesinde kullanılacak. Ayrıca Bike to Meet You ekibi için tasarlanan bisiklet ve giyim aksesuarları, kalem, defter, ajanda, takvim gibi ürünlerin satışından elde edilecek olan gelir çiftçilere yardım için kullanılacak. Siz de bu yardım kampanyasına küçük bir katkıda bulunmak isterseniz bu ürünlerden birini kendinize ya da sevdiklerinize hediye edebilir ya da internet sitelerinde bulunan donate kısmından bağışta bulunabilirsiniz.
Melik |